14 Ağustos 2006

The Robot Hall Of Fame 2006 Sonuçları

Carnegie Mellon Üniversitesi'nin düzenlediği ve robotların insanlığa olan katkısına dikkat çekmek için verilen ödüllere bu sene;

Gerçek robotlardan:

AIBO ( Sony'nin ürettiği robot köpek )
ve
SCARA ( Yamanashi Üniversite'sinde 1978 yılında üretilen endüstriyel robot kol )

Kurgu robotlardan:

David, ( A.I. filminin çocuk android kahramanı )
Maria ( Metropolis filminin gynoidi )
ve
Gort ( The Day The Earth Stood Still filminde, dünya dışından gelen Klaatu'nun yardımcı robotu )

layık görüldü.

Benim için biraz hayal kırıklığı oldu. R. Daneel Olivaw'ın bu listede yer almasını bekliyordum açıkcası. Sanıyorum R. Daneel Olivaw'ın görsel hiçbir materyale sahip olmaması onu bu ödülden mahrum bırakıyor ve korkarım bırakmaya devam edecek. ( HAL gibi konuştum :)

RoboKlip






Alan Parsons Project'in "I, Robot" albümünde yer alan "I Wouldn't Want To Be Like You" şarkısının üzerine koyduğum bilimkurgu filmlerinden parçalarla hazırladım.

Görsel muhteviyat:
.The Day The Earth Stood Still ( imdb )
.Tron ( imdb )
.Bicentennial Man ( imdb )
İyi seyirler...

Asimov'un uyarısı.


Ne zaman kaydedildiğini bilmiyorum. Onlarca kitabını okuyarak, hem bilgilendiğim, hem de ufkumu açan bu adamı görmek ve duymak ilginç bir duyguydu.

Kısaca özetliyorum: Öncelikle bilgisayar devriminin öneminden bahsederek, daha önceden geliştirdiğimiz makinelerin bizden kol gücü gerektiren işlerin yükünü aldığını, bilgisayarların da beyinsel yükümüzü alacağını ve bunun aslında insanoğlu için büyük bir aşağılama olduğunu ama bizi özgürleştirdiğini söylüyor. Biraz incinen gururumuzu okşayarak; ama bilgisayarlar da içgüdüye sahip olmayacak, bizim gibi yaratıcı olmayacaklar diyor. Bilimkurgu dünyasının "insan görünümünde metalik yaratıklar" olarak sunduğu robotların gerçek dünyada karşılığı olduğunu hatırlatarak, ileride bu robotların gelişip, bizim kişisel kölelerimiz, hizmetçilerimiz, uşaklarımız olarak dünyamızda yer edinmeye başladıkları dönemlerde yaşanabilecek sorunları hatırlatıyor "Zorluklar yaşayacak mıyız? Şüphesiz. Hoşumuza gitmeyecek şeyler olacak mı? Şüphesiz.". Bu dönem için şimdiden düşünmeye başlamamız gerektiğini ilginç bir benzetmeyle; "otomobiller ortaya çıktığında, otomobillere göre bir dünya oluşturamadık ve şu an otomobilimizi park edecek yer aramakla uğraşıyoruz" açıklıyor ve gelecek için şimdiden önlem alıp hazırlanmamız gerektiği uyarısını yapıyor.

2006'da bu söylediklerini "ee biliyoruz zaten" diye umursamayabiliriz belki, ama 1940lardan beri robot denilince akla gelen ilk isim olan bu adamın umursanmaması hata olur.

Robotlar ve Yapay Zeka XI

Önce koltukta bir iki gerinme hareketi, sonrasında içten gelen bir çığlık; arrgggh! Dışarıda kar yağıyor ince ince, rüzgar korku filmi sahnesindeymiş hissi veren bir ses çıkartıyor, kahvem sıcak, yani koşullar yazmama elverişli. Çığlığa gelen komşular defedilir edilmez tabi.
Fiiffuuyt 22 gün olmuş ve tek bir kelime bile yazmamışım. Tatil rehaveti diyelim (Hadi len)

Bilimkurgu yazarları robotlarla oynaşırken, bilim adamları da boş durmuyorlardı, sermaye sahipleri de. 1990'larda ABD'de 12, Japonya'da 40 civarı robot firmasının kurulması, biraz gecikmeli de olsa sermaye sahiplerinin, robotların da ruhunu satın almaya niyetli olduğunu gösterdi. Büyük bir çoğunluğu endüstriyel robot üretiminde faaliyet gösterse de, üniversitelerin robotik araştırmalarına büyük yatırımlar yaptılar/yapıyorlar. Kendi "Ar-Ge"lerinde nelerin peşinde olduklarını ise kim bilir. Komplo teorilerini kenara bırakıyorum. Bıraktım... Ancak gelecekte OCP Corporation benzeri robot firmaları oluşursa, bu yazımı torunlarıma; geleceği biliyordum edasıyla, yavaş ve davudi bir sesle okurum :-)1982 yapımı Tron filminde, yapay zeka ve cyberspace kavramları ilk defa bir arada kullanıldı. Matrix serisinin önemli bir öncülü olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Film, hem film tekniği, hem de bilimkurgu öğeleri açısından ilginç ve önemli bir yapım. 80'lerde başlayan Cyberpunk akımının etkisini taşıyan filmde, bir firmanın(ENCOM) yarattığı ve Master Control Program(MCP) diye anılan bir yapay zekanın, ağ bağlantıları sayesinde diğer bilgisayarlara girerek, dünyayı ele geçirme isteği işleniyor. Bilimkurgu yazarlarının, sıklıkla atladığı kişisel bilgisayarlar, gerçek hayatta almaya başladıkları roller sayesinde bu filmde de rol bulabildiler büyük ihtimalle. Flynn karakteri, kendi evindeki kişisel bilgisayarından ağa bağlanarak, kendi yazdığı programı (Bir nevi bilgisayar virüsü) şirket bilgisayarına sokmaya çalışır, MCP engeller. Şirket içindeki bir bilgisayardan bağlanmaya çalışırken, MCP tarafından, cyberspace'e(Sanal uzay yakışıyor mu?) ışınlanılır (Beam Me Up MCP!). Kişisel bilgisayar, ağ (Tamam kabul ediyorum, halihazırda vardı bunlar), hacking, yapay zeka, ışınlanma, bitti mi? Hayır. Işık diye geçip gittiğimiz ve bilim adamlarının da halen üzerinde tartıştığı şeyin (evet, şey.) yapı taşı olan fotonların enerjisinden yararlanarak, hareketini sağlayan bir cyberspace gemisi kurgusu da yer alır filmde. Ki bu düşünce, 2005 Haziran'ında ilk denemesi yapılması planlanan, ancak taşıyıcı roket arızası sebebiyle dünyaya düşen Cosmos1 isimli uzay aracıyla, gerçekleşmeye çok yaklaşmıştır.











John Sladek, 1980 ve 83'de yazdığı iki romanla; birisi kanatsız bir melek, diğeri ise bir seri katil profilinde iki robot kazandırdı bilimkurgu dünyasına. 80'de yayımlanan Roderick'te, robot Roderick, bütün masumuyetine ve insanları mutlu etme çabasına rağmen, istem dışı olarak suç örgütlerinin ve talihsiz olayların ortasında bulur kendini. 83'de yayımlanan Tik-Tok'da ise robot Tik-Tok, uşak ve boyacı olarak yürüttüğü insanlara hizmet etme görevini terk ederek, ABD başkanlığına kadar yükselir. Bu yükseliş biraz kanlı olur. Asimov devreleri olarak adlandırılan ve Asimov'un Robot yasalarını uygulatan devrelerin kendisinde yer almadığını fark eden Tik-Tok, istediğini yapabildiğini keşfeder ve sırf eğlenmek için insanları öldürür. Kısa süre sonra, her suça bulaşan -zeki- insan gibi, robotların da para ve güçlerinin artacağını kanıtlayarak, başkan olur.
1984'de yine sinemadan bir robot çıktı, o da hızla başkanlığa doğru ilerliyor; Arnold Sch..... şimdiden Kaliforniya valisi, ki Reagan'da eskiden Kaliforniya valisiydi ve eski bir aktördü. Aman diyelim.
Arni'yi kenara bırakıyorum-I'll be back! dediğini duyar gibiyim-, Terminator serisinin ilk filmi The Terminator'da, gelecekten günümüze, suikast için bir android(T-800 Model 101) gelir. Film, Skynet adlı, merkezi sinir sistemi yapısına benzer bir şekilde oluşturulmuş yapay zeka ağının, insanların insanlık için en büyük tehdit olduğuna karar vererek yok etmeye çalışması üzerine kurgulu. Serinin devam filmleri Terminator 2'de sıvı metalden bir suikastçi android(T-1000), Terminator 3'de ise sıvı metal ve iskeletten oluşan bir suikastçi gynoid(T-X) robot dünyasına renk(!) getirirler.
Yine 1984'de, CyberPunk akımının öncülerinden William Gibson'ın "Neuromancer" isimli romanı yayımlandı. Daha sonra sprawl(metropollerin sınırlarının belirsizleşerek birbirlerine girmesiyle, devasa şehirler oluşması diye tanımlanabilir. Neuromacer'da The Sprawl'un sınırları; Boston-Atlanta arasıdır.-Olur mu olur.-) üçlemesinin ilk kitabı olarak kabul edilen "neuromancer"da Gibson, Tron'da ilk defa sergilenen hacker kavramını, daha anti ütopik -distopik, ne denilirse- bir dünyada sunuyor. 80lerin gelişen şirketleri, globalleşme, hızla ilerleyen bilgi teknolojileri, iletişim, ulaşım göz önüne alınırsa, Gibson'ın çok da yeni bir şey kazandıramadığı düşünülebilir belki. Ama yarattığı, sistemin dışına itilmiş zeki kahramanlar, genetik ilerlemeler, mekan kurguları, bilimkurgunun göstermeye başladığı değişimin, yani yaşadığımız dünyanın gerçeklikleriyle daha fazla ilişkilendirilmeye başlanmasının ilk temsilcisilerinden olması dolayısıyla önemli bir yer ediniyor. Romanda, Wintermute isimli yapay zeka, yaratıcısı olan şirketin ağından çıkıp, bütün ağa ulaşmak ve kontrol etmek ister ve entrikaların ardı arkası gelmez. Yine yaratıcısını alt etmeye çalışan bir yapay zeka. Yıl 2006 buna benzer bir çok öykü izledik, okuduk. Yetmedi, Steampunk adı verilen, geçmişteki olayların, geçmişin teknolojisi abartılarak yeniden derlendiği akımın öykülerini okuduk, izledik. Görünüşe göre böyle öyküleri okumaya ve izlemeye devam edeceğiz, dünya yeni bir döngüye girmediği müddetçe. Ya da popüler kültür, bilimkurgu yaratıcıları üzerindeki etkisini kaybedene kadar.
1987'de Robocop serisinin ilk filmi (Yaşasın Cyberpunk!) müthiş cyborg polisimiz RoboCop'ı sundu bize. İnsan beyni ile yapay zekanın karışımı bir varlıktı. Asimov'un robot yasalarına benzer yasalara uyma zorunluluğu vardı, ancak bu yasalar biraz esnetilmişti-Biraz?!-
1: Halka sorumlulukla hizmet et
2: Masumları koru
3: Kanunlara uy, destek ol.
4: Gizli.
Serinin devamında 4. yasa açıklığa kavuşur, OCP Corporation çalışanlarına hiçbir harekette bulunma. Asimov'un yasalarından yapılan esnetmeler hem OCP'yi koruyor hem de RoboCop'a fazlasıyla esnek hareket etme şansı tanıyor. Amaç insanlığın değil, şirketin çıkarlarını korumak olunca anlaşılması pek de zor değil.
1990'da Robocop 2, 1993'te Robocop 3 ve sayısız tv dizisi çekildi.
1996'da yine Gibson'ın Idoru ismiyle yayımlanan romanında, yapay zeka bir pop-star, Rei Toei/Rez çıkar meydana. Bir cyborgdur Rei Toei/Rez. İnsan olan kısmı Rez ve yapay kısmı Rei'nin birleşimiyle oluşmuştur.

1999'da çekilen Bicentennial Man, Asimov'un öykülerinden yola çıkarak, 2001'de çekilen A.I. ise Brian Aldiss'in bir kısa öyküsüne dayanarak, cyberpunk'ın anti-ütopik dünya görüşlerini kenara bırakıp, bizleri yok etmeye çalışmayan robotlar sundular.
Dünyayı kasıp kavuran Matrix serisi, Cyberpunk akımının yüksek maliyetli bir temsilcisi olarak, yapay zekaların hükümdarlığını ve sanal gerçekliği sundular bize, ancak ne yazık ki, aynı yıl çekilen 13th Floor, Matrix'in gölgesinde kaldı. Matrix ile ilgili yazıp çizmeyeceğim, yeterince yazı var Matrix üzerine, benim katabileceğim fazla bir şey yok. Ancak Matrix evreniyle bağlantılı olarak yapılan Animatrix'te kurgulanan, yapay zekaların dünyayı ele geçirmesi sürecini açıklayan kısa animasyonların, Matrix'ten daha başarılı ve makul yapımlar olduğunu yazmaktan geri kalamayacağım.Anneeaa bitti!

Robotların sanatçı kişiliği(?)

Kurgulanmış robotlara, yazarları tarafından bu konuda çok fazla yetenek bahşedilmese de robotlar bir şekilde sanatçı kimliklerini de ön plana çıkartmaktalar. Ne de olsa onlar, bizim gibi olmaya çabalıyorlar. Sanatçı kişiliklerini ortaya serebilen fazla robot olmadı bilimkurgu dünyasında. Somut olarak bir eser veren sadece Marvin'dir bildiğim kadarıyla. ( Merak etmeyin kurgu yaratıları, gerçek zannetmiyorum :-) Ancak onların devresinden, metalik yüzeyinden faydalanıldığını da çok fazla görmedim. Herhalde bu konuda en büyük kazanımı, Star Wars sayesinde George Lucas yapmıştır. Çocukken hayranlıkla baktığım o oyuncakları sayesinde. )
Adams, Marvin'e şarkı söyletir ve piyasaya sürer. Aşağıdaki gönderilerde ara ara bahsettim de. Ancak şarkıları indirip, dinleyememiştim. Oldukça hüzünlü bir şarkı, bir gezegen kapasitesinde beyine sahip bir robotu, gemiye giren iki insanı köprüye götürmek kadar basit bir iş vererek mutlu edemezdiniz zaten. Albüm kapağında yer alan:"Hayatın nasıl daha kötü olabileceği ile ilgili haberleri almak istiyorsanız, Marvin Hor Görülenler Cemiyeti adresine yazın" yazısıda Marvin'in, kendisi gibi küçümsenen dostlarına yaptığı bir çağrı olarak değerlendirilebilir.
MP3 formatında indirebileceğiniz adres : Marvin.mp3
Alternatif adres : Marvin1.mp3

MARVIN

I'm just a robot and I know my place,
A metal servant to the human race,
I work my can off trying to satisfy,
I know they'll disconnect me by and by.

Chip on my shoulder made of silicon,
My printed circuit's like a lexicon,
Ten billion logic functions, maybe more,
They make me pick the paper off the floor.
Solitary solenoid,
Terminally paranoid,
Marvin.

Know what really makes me mad?
They clean me with a Brillo pad.
A carwash wouldn't be so bad.
Life! Don't talk to me about life!
I'm so depressed I could expectorate,
My moving parts are in a solid state,
I want to rust in peace, switch off and lie,
In that great junk yardin the sky.

Solitary solenoid,
Terminally paranoid,
Marvin.

Nothing left to be enjoyed
Every diode rheumatoid,
Marvin.
Outer alloy,
Inner void,
Marvin.

Happiness has been destroyed.



Bir başka sanatçı robot, Andrew'dur. Andrew, Asimov'un kısa robot öykülerinden yola çıkarak çekilen, Bicentennial Man filminin ana karakteridir. Aslında bir prototip olan Andrew ise, bir dadı ve kahya olarak içlerine girdiği ailenin küçük kızına olan sevgisi ve evin babasının açık görüşlülüğü sayesinde yeteneklerini keşfeder. Ahşap oymacılığında öyle bir seviyeye gelir ki, yaptığı saat vb. eserleri satarak bir servet edinir.
Ayrıca çok iyi bir piyanisttir.
Eğer hafızam yanıltmıyorsa, Blade Runner filmindeki androidlerden birisi de iyi bir dansçıdır.
Belki de robotlara, kişiliklerini yansıtmaları için daha fazla fırsat verilse, bizden iyi olmalarını kaldıramayacağımızdan izin vermiyoruzdur, kim bilir?

Robotlar ve Yapay Zeka X

Başlamadan önce, büyük sanatçı HAL9000'den "Her şey androidleri hatırlatıyor" isimli şarkı, zaman zaman Marvin'de kendi metalik sesiyle yorumlamıştır.

Androidler sarmış dört bir yanımı
Baktığım her gezegende pozitronik beyin görüyorum
Ben androidleri düşünmek istemesem de
Bana her 0101110010 androidleri hatırlatıyor.

Beraber yolculuk yaptık sonsuz uzayda
Beraber yağlandık aynı makinada
Şimdi dinlediğim her frekansta
Bana her 0101110010 androidleri hatırlatıyor.

Uzaktaki yıldızlar görsel algılayıcılarını
Uzayın soğukluğu bedenini
Duyduğum her cızırtı metalik sesini
Bana her 0101110010 andr
oidleri hatırlatıyor.

Kronolojik bir sıra takip etmeye çalışıyorum elimden geldiğince, ancak bazen öyle anlar geliyor ki, kronolojik sıra yerle yeksan oluyor. Bazen benim bilmediğim bir robot, bazen de benzer robotlar arasında bağlantı kurma isteğim sonunda oluşan bu sitemsizlik için önce kendimden, sonra da okuyanlardan özür dilerim. Kızdım da kendime. 3..2...1...Motor

Star Wars'un bilimkurgu olup olmadığı hala tartışılan bir konu da olsa, ben kendisini bilimkurgu kabul edip, robotlara yaptığı ( eğer varsa ) katkıya göz atıyorum. Eğer Star Wars'taki bütün robotlar ve diğerleri hakkında bilgilenmek istiyorsanız hemen şu linklerle yönünüzü değiştirebilirsiniz.
1. Star Wars Türk
2. YıldızSavaşları.com
3. Star Wars Official Site

Ne kazandırdı Star Wars robot dünyasına? Öncelikle onları daha fazla kabullenmemizi sağladı. İlk film, A New Hope'un açılışından itibaren iki robot önemli karakterler olarak ortalığa serildi. R2-D2 ve C3PO. Onları tanıtmaya gerek yok, yıllardır hayatımızın bir şekilde içindeler. Anneannem bile tanıyor :-) Bu iki robotun dışında onlarca farklı robot türü de bulunuyor Star Wars'da, ancak hepsi işlevleri belirlenmiş, gelişmiş endüstriyel robotlar. Belirlenmiş programlarının dışına çıkmadan, insancıl özellikler kazandırılarak, yadsımayacağınız halde ortalıkta dolaşıp, işlerini yapıyorlardı sadece. Herkesin evinde bir adet görmek isteyeceği cinsten. R2 kapıyı aç evladım, nerde kaldı benim kokteylim? fiyuuuuut fiyu fuut
Bu kurgu, insanların robotlara en çok yakıştıracağı kurguydu, belki de o yüzden bu kadar sevildiler. Bizim gibi olsun ama bizden olmak istemesin! R2 , görevini yerine getirmek için kaçmaya çalışırken, Luke'un amcası Lars, bu asi robot için hemen çözüm bulur, götür yarın formatlat şunu. Ya da C3PO'ya defaten kapat çeneni de işini yap denir. Onlar sadece mekanikleşmiş kölelelerdir, kafasını kaldırmaya çalıştımı kapat ya da formatlat. Ya da mekanik köpekler, sahibine itaatkar. George Lucas'ın yarattığı bu robotlar en azından gerçek dünya gözönüne alınırsa, insanların hayalindeki robot evriminin en doğru dışa vurumlarından oldu. Gerçi "Uzun zaman önce, çok uzak bir galakside" ama olsun, biz onları kardeş galaksiler ilan ettik.

Yine aynı dönemde, bu sefer İngiltere'den bir robot ve yapay zeka geldi ki evlere şenlik. Douglas Adams'ın The Hitchhiker's Guide to The Galaxy'si önce BBC için bir radyo programı olarak yazıldı, sonra kitaplaştırıldı, sonra TV dizisi çekildi, plakları çıktı, oyunları çıktı ve en son fimli çekildi.


Yine bilimkurgu olup olmadığı tartışılan, ama yine bana göre buz gibi bilimkurgu olan Rehber sayesinde, tanıdığım en etkileyici robot ortaya çıktı. Marvin, The Paranoid Android. İsmine aldanmayın, aslında paranoyak değil Marvin. Sadece biraz depresif. İnsanoğlunun sıkıcı sorularından bunalmış vaziyette, robot olmaktan bunalmış vaziyette, var olmaktan bunalmış vaziyette. Her şeyden bunalmış vaziyette. Ve geceleri uyumadan önce koyun sayar. BBC dizisinde tam bir dört köşeyken, filmde yuvarlak hatlara geçiş yaptı bu arada. Yeni hali daha bir yakıştı kendisine. Bir diğer ilgi çekici yapay zeka ise Altın Kalp gemisinin bilgisayarıdır. Bu bilgisayar ve ona bağlı geminin bütün parçaları neşe içindedir Marvin'in tersine. En berbat haberi bile öyle bir neşeyle verir ki, ya o kötü haberi umursamazsınız ya da bolca küfür edersiniz. Kapılar neşeyle açılır, neşeyle kapanır, size hizmet vermekten duyduğu mutluluğu defaten dile getirir. Bir başka yapay zeka ise deep thought. Onun ise işi başından aşkın. Hayat, evren ve herşeyin yanıtını bulmak için çabalıyor. Bulaşmayın. Tabi varını yoğunu bu işe vermesine rağmen takdir görüyor mu? Tabiki hayır. Cevap beğenilmiyor. Halbuki 42 gayet güzel bir cevap.
Bunların dışında pek çok yapay zeka ve iyi,kötü,aptal,zeki bir çok robot daha çıkıyor karşımıza, serinin diğer kitaplarında.
Kısaca, bilimkurgu dünyasında robotlara ve diğer yapay zekalara, depresif, mutlu, hain, çocuksu, mantıklı, mantıksız... olma hakkı tanımıştır.
Teşekkürler Adams.

Buraya kadar okuma sabrı gösterenlere bonus : 42 oyun.

Robotlar ve Yapay Zeka IX tam I/II

Öncelikle bir önceki Robotlar ve Yapay Zeka yazımda atladığım bir yapay zekanın üzerinde durmak istiyorum. Star Trek film serisinin ilki olan Star Trek: The Motion Picture'da karşımıza çıkan bu yapay zekanın adı V'ger'dir.
V'ger'in hikayesi şöyle; NASA'nın yolladığı Voyager 6 isimli araştırma sondası(Tamamen kurgudur, NASA bu isimde bir sonda yollamamıştır), bilinmeyen başka zeki varlıklar (Star Trek fanlarının bir kısmının iddiasına göre; Borglar ya da Borgların ataları ) tarafından geliştirilir ve uzun yolculuğu sırasında sondanın üzerinde yer alan harflerden bazılarının silinmesi yüzünden V'ger adını alır.
V'ger bir merkez, merkezde bulunan Voyager6 sondası ve etrafını çevreleyen, 22 astronomik birim çapında, kalkan görevi gören buluttan oluşmaktadır. (not: 1 astronomik birim yaklaşık 149.597.870,691 km.dir) V'ger ve etrafını saran bulut, temas ettiği herşeyi yok ederek dünyaya doğru yaklaşırken, Kaptan James Tiberius Kirk ve cesur Atılgan mürettebatı korkusuzca ona doğru yol alırlar. Bulutun içine girerler, V'ger mürettebattan teğmen Ilia'nın bir benzerini yaratarak Atılgan'a gönderip iletişim kurar. V'ger yaratıcısını aramakta, ancak ulaşamamaktadır ( Aslında evdeyiz ) . Çocuksu bir ruha sahiptir V'ger, o sistem senin, bu galaksi benim dolaşmasına rağmen kemale erememiş. Ne de olsa özünde insan yaratısı. NASA'nın eski kodları bulunur, mürettebattan bir kayıp daha verilir ve kodlar V'ger'e girilir. V'ger ortalıktan yok olur, dünya yine rahat bir nefes alır Atılgan ve mürettebatı sayesinde.

Yaratıcısını arayan bir yapay zeka örneği olarak önemlidir bence. Yaratıcı olarak karşısına insanoğlu çıkınca inanmak istemez, reddeder. Yaşamının amacını, yaratıcısını bulmak ve topladığı bilgileri ona iletmek üzerine kurmuş bir yapay zekanın, yaratıcısını bulamamasının yaratacağı yıkımı tahmin etmek zor değil. V'ger ile birleşen 2. Kaptan William Decker'ın güzel bir lafıyla bağlayalım :"Hepimiz tanrıyı, kendi görüntümüzle hayal ederiz".
Nasa'nın gönderdiği Voyager sondalarından biri

Gerekli bilgi: NASA'nın Voyager programı, 1977 yılında arka arkaya fırlatılan Voyager1 ve Voyager2 sondalarının, güneş sistemimiz ve güneş sisteminin dışı hakkında bilgi toplaması için başlatıldı. Voyager1 ve Voyager2, halen yolculuklarına devam ediyor. Voyager1'in 2018'e kadar, Voyager2'nin 2016'ya kadar bizlere bilgi iletmesi beklenmekte. Voyager1'in en yakın yıldız sistemine ulaşması için 80.000 yıl gerekiyor. Bir ilginç bilgi daha, bu iki uydunun yolculuğunda gezegenlerin çekimlerinden yararlanarak ivme kazanması sağlanıldı (yerçekimsel sapan hareketi?). Tahmin edin bu fikri ilk öne sürenlerden biri(çok emin olamadığım için biri diyorum) kim? Arthur C. Clarke. Yaa efendim işte bilimkurgu böyle birşey. Tabi Arthur C. Clarke'ın aynı zamanda, yörüngede bulunan uyduların da fikir babası bir bilimadamı olduğunu ekleyerek, kendimi tekzip etmiş olsam bile, insanları yanlış bilgilendirmeme görevini yerine getirmenin iç huzuruyla dolarım, taşarım.
Voyagerların izlediği yol

Robotlar için (t)üretilen isimler.

Otomat, robot, android, cyborg, humanoid, gynoid. Peeh, biraz can sıkıcı, cyborg dediğimiz de robot değil mi? Evet, tanıma göre robot. Ya android, alası. Buyrun efendim aşağıda hepsini ifşa ediyorum. Bir taraftan bu kadar farklı isimlendirmeyi sinir bozucu bulurken, bir taraftan sınıflandırmanın gerekli olduğu düşüncesi beni ikiye bölüyor. Kamyon, otomobil (Araba da olur), tank (öeh abarttım) hepsi motorlu kara taşıtı değil mi, onları da sınıflandırmayalım o zaman savunusunu yapacak çok tanıdığım var. Bu yüzden robotlara verilen farklı isimleri kabul etmek zorunda kalıyorum, uğraşamam onlarla, argümanları kuvvetli!

Otomat: Doğru bir çeviri değil sanırım. O yüzden (bkz.automaton). Robot kelimesi dünya dillerine kazandırılmadan önce, bir operatör tarafından işletilen ya da kendi kendine işlediği iddia edilen (bkz.The Turk) ya da bir mekanizmayla hareketi başlatılıp kendi kendine harekete devam eden, mekanik, hidrolik alet(?)lere verilen isim. ( Saatten tutun, oyuncaklara kadar )

Robot: Kökeni malumunuz Karel Capek'in oyununda (bkz.Robotlar ve Yapay Zeka IV) kullandığı Çekce kelimeden geliyor. Bilimkurgu dünyasındaki kullanım sıklığı azalmaya başladı farkındaysanız. Ne de olsa cyborg, android gibi daha süslü isimler var. Her türlü kirli, pis işi bizim adımıza, bizim tarafımızdan kullanılarak ya da, bizim belirlediğimiz şekillerde ya da tamamiyle otonom olarak yapan, mekanik, elektronik, hidrolik, bütün oyuncaklarımıza bu ismi veriyoruz.

Cyborg: Sibernetik ve organizma kelimelerinden oluşturulan siborg (sanki bir ara TDK bu isme yer veriyordu diye hatırlıyorum ama yeni sitelerinde yok ) mekanik olup, üzeri canlı bir organizmayla kaplanmış olabilir ya da organik olup bir iki parça mekanik eklenti yapılmış olabilir. Açıkcası bir şekilde canlı bir organizma da barındıran bütün robotlara cyborg denilir. Mesela nano teknolojinin gelişmesiyle, organik işlemcilerin gelişeceği varsayılmakta. Dolayısıyla onlar da bir nevi cyborg olacak. Hahaa onlara ne isim vereceğiz bakalım?

Hah! Zurnanın zırt dediği yer. Android, humanoid, gynoid bir de androidden türetilen droid var.

Android: Yapay zekalı robotlara verilen genel isim. İnsan gibi görünen, insan gibi davranan robotlara verilen genel isim. Yunanca andr (İnsan,erkek) kelimesine eklenen eides (..türünden,benzer) takısıyla türetilmiş.

Humanoid: Efendim bu isim ise sadece fiziki olarak insanlara benzeyen varlıklara (sadece robotlar değil, uzaylılardan elflere kadar hepsi aynı çatı altında toplanabiliyormuş ) veriliyor.

Gynoid: Kadınlara benzeyen robotlarada bu isim layık görülmüş. Yine Yunanca, gyneka(Kadın) kelimesinden türetilmiş.

Vikipedi'nin yalancısı, düzeltmelerde çıkar foyası.

Kraftwerk-The Robots

Barış Erkol'un isbn 976-08-06 blogunda verdiği linkten videosunu izleyebilirsiniz. Bilimkurgunun müzik üzerine etkilerinden bir örnek. Robotlar üzerine yazıp durduğum için ilk örnek olarak onları veriyorum ama The Alan Parsons Project'den( I,Robot ) Toto'ya ( Dune film müziklerini yapmışlardır ), Deep Purple'dan Pink Floyd'a kadar pek çok grubun ve müzisyenin de bilimkurgu temaları taşıyan şarkıları, albümleri vardır. Kraftwerk, müzik beğenime hiç uymasa da her görüşümde, Big Lebowski filmini hatırlatarak beni gülümsettiği ve ilgi çekici kliplerinden dolayı severim.
Maude Lebowski:DO YOU REMEMBER OOLIE?
Knox Harrington:HMM.
Maude Lebowski:HE'S A MUSICIAN. USED TO HAVE A GROUP...AUTOBAHN. LOOK IN MY LPs. THEY RELEASED ONE ALBUM IN THE LATE SEVENTIES. THEIR MUSIC IS SORT OF A...UGH...TECHNOPOP. SO HE'S PRETENDING TO BE THE ABDUCTOR?
Dude:WELL, YEAH.

1978 yılında çıkan The Robots'un sözleri :

We're charging our battery
And now we're full of energy
We are the robots
We are the robots
We are the robots
We are the robots

We're functioning automatic
And we are dancing mechanic
We are the robots
We are the robots
We are the robots
We are the robots

Ja tvoi sluga, (I'm your slave)
ja tvoi Rabotnik (I'm your worker.)

we are programmed just to do
anything you want us to
we are the robots
we are the robots
we are the robots
we are the robots

we're functioning automatic
and we are dancing mechanic
we are the robots
we are the robots
we are the robots
we are the robots

Ja tvoi sluga, (I'm your slave)
ja tvoi Rabotnik (I'm your worker.)

Ja tvoi sluga, (I'm your slave)
ja tvoi Rabotnik (I'm your worker.)

[repeat to fade]
We are the robots

Robotlar ve Yapay Zeka IX

Bilimkurgu blog(?)um robot antolojisine dönüşmeye başladı, Global Voice'de yazan birisi de benim blogum için; "Eğlence dünyasındaki robotlar üzerine bir blog" tanımlaması kullanmış, eh şöyle bir bakınca 29 gönderiden 9'u robotlar üzerine, dört beş adet gönderi ucundan kıyısından robotlarla bağlantılı, ben bir robot rumuzu kullanıyorum. Çok da haksız sayılmaz.
Devam etmeden önce, White'ın güzel çevirisiyle Asimov'un Rest of The Robots'a yazdığı önsözü, Mycogen blogundan -hala- okumadıysanız, mutlaka okuyunuz.

1960ların ortasında TV dizisi olarak başlayan Star Trek, bilimkurgunun insanların hayatına daha fazla girmesine göz ardı edilemeyecek büyük bir katkıda bulundu. Star Trek'in başarısını açıklamak için sadece iki rakam yeterli olacaktır: 726 ve 10. Yediyüzyirmialtı bölüm ve on sinema filmi! Eski bir Vietnam gazisi, eski bir polis ve eski bir pilot! olan Gene Roddenberry'nin yarattığı Star Trek evreni dünyanın geleceği üzerine bir ütopyadır aslında. İnsanlık, ırkçılığı, hastalıkları, savaşları, hoşgörüsüzlüğü, yoksulluğu aşmıştır GD'nin öngördüğü gelecekte. Artık dünyanın dışındaki varlıklarla iletişim içinde olduğumuz, onlarca farklı tür, onlarca farklı kültür ve bunları bir arada tutmaya çalışan, şu an Birleşmiş Milletler'in üstlendiği misyonu -biraz da genişletetek- üstlenmiş Birleşmiş Gezegenler Federasyonu ile ona bağlı, daha önce kimsenin gitmediği yerlere cesaretle gitmeyi şiar edinmiş uzay gemileriyle barışın ve anlayışın hakim olduğu bir evren hayalidir.

BİLGİSAYAR. Hangimiz böyle seslenip, istediğimiz bütün bilgileri, bizim istediğimiz düzeydeki detaylarıyla, sınıflandırarak önümüze sürecek bilgisayarların hayalini kurmadık? SCOTTY IŞINLA! demek için ne kadar çok şeyden vaz geçebilirdik? KAPTANIN SEYİR DEFTERİ. Yıldız tarihi .... diye başlayan monologlar yapmak istemez miydik?
Modern dünyada kullandığımız teknolojik ürünler için ilham vermediği iddia edilebilir mi?

Star Trek evreninde tamir, temizlik, günlük işler gibi hizmetler veren robotlar bulunmaz. Bildiğim kadarıyla Star Trek dizilerinde görünen ilk robot, dünyada değil, başka bir gezegende ve başka zeki varlıkların teknolojisiyle ( Robby gibi ) yaratılan Andrea'dır( Solda gördüğünüz ). Bu seksi robotu üreten teknolojinin sahipleri bütün androidleri öldürmeye çalışırken ölmüşlerdir. Yaratıcılarının yerine geçen robotlar hikayesi bir kez daha sergilenmiş oldu böylece.
Bilgisayarlar ise insanlara her türlü bilgiyi sunabilen, aldıkları bilgileri yorumlayıp sonuçlar üreten zeki varlıklardı genelde. Çoğunun dünyayı ele geçirmek, insanlığı daha iyiye götürmek, kendisini tanrı gibi görmek tarzı yaklaşımları yoktu.

Robotlar üzerine en büyük katkısı Data ve Borglar olmuştur. Data insanların ürettiği, insan özelliklerine sahip bir cyborgdur. Borglar ise, geçmişleri karanlık, sadece insan değil, evrendeki bütün canlı varlıkların birleşimiyle oluşmuş cyborglardı. Data'nın tek amacı vardı, insanlara yardımcı olmak, Asimov'un robot kurgusunda yaratılan bir cyborg. Borgların ise daha büyük bir ülküleri vardı: "Bütün türlerin yaşamsal özelliklerini daha iyi hale getirmek". Ortak bir zekaya sahip Borgları, Asimov'un Gaia'sı ve R. Daneel Olivaw'ının karışımı olarak görüyorum, tek farkla; Salvor Hardin'in belirttiği:" Şiddet, beceriksizlerin son sığınağıdır" görüşünden farklı olarak bu becerikli cyborglar şiddet uygulamadan duramaz. Sanıyorum borglar metalik sesleriyle, "Direnmek boşuna, asimile edileceksiniz" diyerek üzerinize doğru gelirlerken, Asimov ve yarattığı dünya aklınıza gelebilecek son şeylerden birisidir. Borglar, insan ve diğer varlıkların üzerinde çalışmalar yaparak ortak zekalarına eklerken, bütün özelliklerini de veri bankalarında işleyip daha iyi bir ırk yaratmak için bu verileri yorumlarlar. Aslında kötü niyetli değil bu çocuklar ama yöntem yanlış. :-)

Star Trek evrenini terk ederek, George Lucas'ın ilk uzun metraj filmi THX-1138'de yer alan robotlara geçelim. Bütün şehrin bilgilerini barındıran ana bilgisayar, insanlar tarafından işletilmekte, herhangi bir zekaya sahip değildir. Polis robotları belirgin bir zekaya sahiptir. Bu zekaları sadece programlandıkları görevle sınırlıdır. Bu filmde kendini geliştirebilme yeteneğine sahip tek bir yapay varlık vardır. Bir hologram olduğunu iddia eder ancak sadece görüntü değildir, fiziksel olarak da yer alır. Açıkcası Lucas'ın neden hologram yakıştırması yaptığını anlayamıyorum. Bu hologram(?) eğlence bürosundaki işinden sıkılıp kaçmış ve kaçışı sırasında THX 1138'e yarenlik etmiştir. Hiçbir aleti kullanmasını bilmez, ama meraklıdır. Sonunda bir kaza yapar, polisler aracın içine baktıklarında hiçbir şey göremez ki sanıyorum Lucas, hologram yakıştırmasını sadece bu sahne için kullanmış. Hiçbir gelişme ve değişime açık olmayan bir toplumun yarattığı robotların gelişime açık olmasını beklemek de biraz saflık olurdu sanırım.

Robotlar ve Yapay Zeka VIII

Kendi kendime söylenip duruyorum iki-üç gündür, otur yaz şu robotları da bitir, için rahat etsin üst başlığında. Ancak bilimkurgu dünyasının genişliği gözümü korkutup, geri adım attırıyor sürekli. Dur şimdi şunu da oku, aha bak bu da varmış, oy oy oy bu robotu hiç duymamıştım, hmm bakalım aaa ilginçmiş iç sesleri çalkalantıları içinde internette ve kitapların arasında dolanıyorum boş vakitlerimde. Arthur Dent gibi oldum, nerdeyim, bunlar ne sorularıyla kendi kendime işkence ediyorum gereksiz yere. Şu anda arkada Madonna çalıyor, bu kadının robot olduğu düşüncesi içimi kemiriyor bir taraftan. Olabilir mi acaba? Zorunlu "geyik" satırlarına -puanlarını sonra açıklamak üzere- son veriyorum ve arada gerçek dünyaya da göz atarak bilimkurgu dünyasındaki yapay zekalara, robotlara geri dönüyorum.Ehm

Daha önce bir iki defa bahsettiğim gibi, endüstriyel robotların atası 61'de işlemeye başlayınca insanoğlunun hayatında geri dönüşsüz bir değişiklik başladı. İnsanlar iki ana gruba ve dört alt gruba ayrıldı:
1. Robotlar çalışma hayatında insanların yükünü azaltacak grubu.
1.a. İşsiz kalacağız, geçinemeyeceğiz grubu.
1.b. Yok canım ne işsiz kalması, yeni iş kolları gelişecek, ama iş yükü azalacak grubu.
2. Başımıza taş yağacak grubu.
2.a. Can vermek allaha mahsustur grubu.
2.b. Robotlar dünyayı ele geçirecek grubu.

Yukarıda kabaca, hiçbir istatistiki veriye dayanmadan -kısaca ve net olarak tanımlamak gerekirse; tamamen kafamdan uydurarak- oluşturduğum gruplardan birine BK yaratıcılarının da kendi psikolojik ve sosyal pozisyonlarına göre dahil olması kaçınılmazdı ve oldular da.
Bazı BK robotları dünyaya iyilik, esenlik getirip insanoğlunun en mühim çabası olan nihai sorunun peşine düşmelerine yardımcı oldu-Ki cevabı: 42'dir-. Bazıları insanların, insanlık ve kendileri için tehlike oluşturduğuna karar verip onları yok etti. Bazıları ise insanın elinde alet olmaktan ileriye bir adım bile evrilemedi.
Bunların dışında arada kalmış ne yapacağını bilemeyen robotlar da çıktılar. Philip K. Dick'in, 1968 yılında yayınladığı "Robotlar elektrik koyun düşler mi?" adlı romanında insanlardan sadece psikolojik test sonucunda ayırt edilebilen "android"leri bu robotlardandır. Daha sonra Ridley Scott'ın yönettiği ve başrolünde Harrison Ford'un gerçekten inanılmaz bir performans sergilediği Blade Runner filmi bu roman üzerine dayandırılmıştır. 1982 yapımı bu filmi izlemeyen BK sever varsa en kısa zamanda izlemeli. Hatta buyrun size torrent linki. Ayrıca bulabilirseniz adventure oyununu da ( DVD olarak çıkmıştı ) bulup oynayın derim.
Blade Runner oyunundan bir iki sahne

Bu romanda sadece insan kopyası androidler yer almıyor, benim bildiğim kadarıyla ilk defa hayvanların kopyası androidler de yer alıyor. Romanın en önemli kahramanı Deckard'ın da bir yapay koyunu var. Philip K. Dick'in robotlarının tek isteği özgür olmaktı. Ancak insanlar için sadece birer alet olan bu androidlere özgürlüklerini vermek insanlara zor geliyordu, baş kahraman Deckard'ın -"Bir tek dileğim var, koyunumun yerine başka bir hayvan almak" türküsünün yazarı- görevi de bu androidleri emekliye ayırmak -öldürmek değil, emekliye ayırmak! Androidler ne zaman canlıydılar ki?-. R. Daneel Olivaw'dan sonra, fiziksel olarak insanlardan ayırt edilemeyen ilk robotlar bu androidlerdir. Bu androidlerin ne insanlığa yardımcı olmak ne de insanlığa zarar vermek gibi bir niyeti yoktur, sadece kendileri olmak isterler. Yazıldığı dönemin gelişmeleri ve PKD'nin hayatı çerçevesinden bakarsanız, Beat kuşağının etkisi olduğu yadsınamaz-Bu satırların yazarı kendisini haklı çıkartmak için her türlü hileye utanmadan başvurur.-
Robot dünyasına yaptığı en büyük katkı ise robotların da kendi hayatlarını yaşamaya hakları olabileceği sorusunu sordurtması. Küçümsenemiyecek ahlaki bir sorunla ilk yüzleşmelerdendir.
Film ile roman arasındaki farklılıkları merak ediyorsanız buraya bir bakın.

Robotlar bu kadar hızlı evrilip değişirken yapay zekaya sahip bilgisayarlar ağır iş yükü altında kalmaktan kurtulamadılar.
Bazıları soğuk savaşı sona erdirmek gibi bir misyon üstlendi (Colussus)
Bazıları başkan seçildi ve bütün evlilikleri düzenleyerek daha sağlıklı bir sosyal yapı oluşturmaya çalıştı (Mycroft Holmes)
Kimisi oturup televizyon izleyerek 7.5 milyon yıl boyunca insanoğlunun sorduğu yanlış kurgulanmış soruyu çözmek için kafa patlattı(Deep Thought)
Kimisi ise robotlara özendi, insan olup olmadığını sorguladı (HARLIE)

Ve sonunda beklenen an geldi:
Zorunlu Geyik Puanım : 6 ( 10 üzerinden )
Sizi temin ederim tamamen subjektif bir jüri -ben- tarafından, her parametre göz önüne alınarak verilmiş bir puandır.

Robotlar ve Yapay Zeka VII

1960lardan itibaren zeki robotlar ve bilgisayarlar, bilimkurgu dünyasında ağırlıklarını daha da fazla hissettirmeye başladı. Tabi bunda gerçek dünyada evrimlerinin hızlanmaya başlaması da büyük rol oynamıştı. Uydular, uzay yolculuklarının başlaması, endüstriyel robotlar. O dönemde günlük hayata çok fazla etkileri olmasa da insanlar için inanılması zor varlıklardı. Belki de inanılması zor olmasının sebebi günlük hayata dahil olmamalarıydı. "-Bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşı fabrikada bir robot görmüş. -Nasıl birşeymiş? -Devasa bir kol gibi, tıslayıp pıslayıp hızlı hareket ediyormuş hem de onu kontrol eden bir operatör olmadan..." türünden diyaloglar dönmüştür mutlaka. Bu tür robotlar ve işinde gücünde koşturan insanların sırlarına vakıf olamadığı; uzay araçlarında, vergi dairelerinde hesap kitap işlerini takip eden bilgisayarlar (AC), bir taraftan merak duygularını ateşlerken, bir taraftan da bilinmeyene duyulan korkuyu körüklüyordu. VVuuuuvvv -Açık pencereden içeri dolan, perdeyi hafifçe oynatan rüzgar efekti. Tüyleriniz diken diken oldu mu? Olmadıysa birazdan olacak.-

Jean-Luc Goddard'ın 1965 yapımı Alphaville isimli anti ütopik filminde , şehri ve insanları yöneten Alpha 60 isimli ana bilgisayar gerçekten korkutucudur. Gerçekten. Hemcinslerimin çoğunun ( hepsi diyebilirdim ama bunu yapmayacak kadar kibar hemcinslerim olduğu gerçeğini kabul etmek zor olsa da kabul ediyorum. ) çocukluğundan itibaren ara ara yaptığı veya yapmaya çalıştığı, geğirerek konuşma sırasındaki sesi düşünün ve şehrin her yerinde ara ara bu sesle bazı emirler veren bir yapay zeka düşleyin. Yazarken bile ürperiyorum. Filmin açılışında Alpha 60 gerçeklik için; "Bazen gerçeklik sesli iletişim için çok komplekstir" der ve irkilirsiniz o sesle. Aslında; "sesli iletişim benim için çok komplekstir" demek istiyordu belki de. Bildiğim kadarıyla sinema tarihindeki ilk zeki bilgisayardır Alpha 60. Alphaville şehrinin tamamında bulunan hafıza ve işlem ünitelerine sahip bu bilgisayarın görüntü arabirimini solda görüyorsunuz. O fan Alfa 60 konuşurken döner ve ışık yanıp söner. Bu kadar da gelişmiş bir teknoloji ürünüdür, Alphaville'in tamamı gibi.


Alphaville şehri 4 ana kural üzerine inşa edilmişti;
1. Sessizlik 2. Mantık 3. Güvenlik 4.Tedbirlilik. Örneğin ölen bir yakınınızın arkasından ağlamanız mantıksızdır ve cezanızda idamdır bu şehirde. Sürekli kullanacağınız haplarla sessiz kalırsınız zaten, bu konuda sıkıntınız olmaz. Çoğu insan uyuşmuş olduğu için güvenliğiniz de sağlamda ama cebinizden para aşırmaya çalışan üçüncü sınıf fahişelere dikkat edin. Tedbir? Para çaldırmamak için tedbirli olun, bir de şehrin vatandaşlarını koruma altına alabilmek için infaz edilen mantıksızlar var tabi. Bir şehir size daha ne sunabilir? Neyseki Lemmy Caution, Alpha 60'a cevabını bulduğunda aynı zamanda kendisini de yok edeceği bir soru sorar ve diğer galaksiler yine huzura erer. Tabi bizim bu maço ajanımız, Alpha 60'ın yaratıcısının ( Yine Dr. Frankenstein, Asimov'a hak veriyorum. bkz: Robotlar ve Yapay Zeka V ) kızını atının eğerine, pardon Mustanginin koltuğuna atıp şehirden uzaklaşır filmin sonunda.



Bu filmden 3 yıl sonra yeni bir yapay zeka doğar. HAL 9000. Rivayete göre IBM'den etkilenilerek i-1 harf=H, b-1 harf=A, m-1 harf=L şeklinde oluşturulan bir isim. Ama Arthur C. Clarke HAL'i : Heuristically programmed ALgorithmic computer ( Sezgisel olarak programlanmış algoritmik bilgisayar? Birisi Yardım etsin. mot-a-mot, iğrenç bir çeviri, kabul. ) olarak açıklar. Clarke'ın "Gözcü" isimli kısa öyküsünü okuyan Stanley Kubrick çok etkilenir ve Clarke'a çekmek istediği bir uzay filmi önerisiyle gider. Senaryosunu beraber yazdıkları 2001 Bir Uzay Efsanesi filminin hikayesi böyle başlar. Film için hazırlanan senaryoyu daha sonra Clarke romana dönüştürüp, 2010, 2061 ve 3001 diye devam eden 3 roman daha yazar. HAL bu serinin hepsinde role sahiptir. Bu serinin diğer detaylarına -şimdilik- pek bulaşmayarak, HAL'in bilimkurgu dünyasına kazandırdıklarını biraz kurcalayayım. ( Onu kurcalayanların sonu pek iyi olmadı, ama cesaretimi kıramaz, kızkardeşi mavi gözlü SAL yanımda. )

Kırmızı gözleriyle Discovery mürettebatını sürekli takip eden HAL, hem ses tanıma sistemine sahipti hem de mürettebatın -malesef- bilmediği dudak okuma becerisi vardı. Dudak okuyabilen bir bilgisayar, bunu daha önceden kurgulayan yok sanırım. Belki Asimov'un benim bilmediğim bir robot öyküsü vardır, sağır-dilsizlere yardımcı bir robot? Elde var bir. HAL sadece elindeki somut verileri kullanarak bir çıkarım yapmaz, insanların duygularını ölçer, sorgular, çıkarım yapar. HAL, en asil duyguların bilgisayarıdır. Elde var iki. HAL iyi bir satranç oyuncusudur, Deep Blue'nun atasıdır. Elde var üç. Aahh, bu arada kapanırken(shut down) şarkı söyleyen ilk bilgisayardır. Gates, bu windows müziği fikri için Clarke'a yüklü bir ödeme yapmalı bence. Tabi üç insanın katili olmasını engelleyemez bütün bu özellikleri. Ama aslında HAL gerçek anlamda bir seri katil değildir. Mürettebata açıklanmayan görev detayları, iki masum insanı öldürmek, bir insanı da yıldız çocuk (?) yapmak zorunda bırakmıştır. Evet açıklıyorum, katil görev kontrol, Houston. Bu arada HAL çok kibardır da. Örneğin: "Üzgünüm Dave, korkarım bu dediğini yapamam".

1982'de yayınlanan 2010'da HAL 9 yıllık uykusundan uyandırılır. Jüpiter'deki TMA Tektaşlarından gözü korkan Alexsei Leonov'un mürettebatı, Discovery'nin gücünden yararlanıp kaçmak için HAL'i feda ederler. Tabi son ana kadar gerim gerim gerilirler, ya HAL onlara yardım etmezse. Eğer hafızam yanıltmıyorsa HAL'in tüm devreleri etkinleştirilmez, biraz çocuksu bir hale gelir, yalnızlıktan ve karanlıktan korkar ve Dr. Chandra'ya beni terk etme der. Eh insanoğlu karşısında boynu bükük bir bilgisayar, gerçekten hüzünlü. Sonunda HAL müteveffa olur ve yıldız çocuk Bowman'ın yanına yıldız bilgisayar olarak katılır.
Serinin devamında yardımcı oyuncu pozisyonundan figüranlığa kadar gerilese de her zaman ordadır.

Robot Hall Of Fame

Carnegie Mellon Üniversitesi'nin her yıl düzenlediği bir yarışma sonucu robot ünlüleri belirliyorlar. Her geçen gün artarak devam eden, robotların insanlara olan katkısına dikkat çekmek için yapılıyormuş.
İlki Nisan 2003'te verilen ödülleri kimin alacağını belirlemek için; Öğrenciler, araştırmacılar, tasarımcılar ve yazarlardan oluşan bir jüri oluşturuluyor ve internet üzerinden gösterilen adaylar arasından hem kurgu hem de gerçek robotlar ödüllendiriliyormuş.

2003 Yılında kazananlar:
HAL 9000 : 2001 Uzay Efsanesi'nin bilgisayarı ( Kurgu )
Mars Pathfinder Sojourner Rover : Mars'ta araştırma yapan robot ( Gerçek )
R2D2 :-)) : Star Wars'un efsane robotu, ben ( Kurgu, gerçek )
Unimate : İlk Endüstriyel Robot ( Gerçek )

2004 Yılında kazananlar :
Asimo : İlk insansı ( Gerçek )
Shakey : Hareketlerini kendi kararlaştıran ilk hareketli robot ( Gerçek )
Astro Boy : Süper güçlere sahip çocuk çizgi robot ( Kurgu )
Robby The Robot : Sinemadaki ilk yapay zekaya sahip robot ( Kurgu )
C3PO : Star Wars'un efsane protokol droidi, en yakın arkadaşım ( Kurgu )

Göğsüm kabarmadı dersem yalan olur :-)

The Robot Hall of Fame
Olur da yolunuz düşerse R. Daneel Olivaw'ı aday göstermeyi unutmayın.
NOT: Aday gösterirken "robot link" kısmına; http://www.asimovonline.com/
ekleyin yoksa yeni bir aday olarak kabul ediyor malesef.

Robotlar ve Yapay Zeka VI

Asimov robotların evrimini hızlandırırken, robot formuna sahip olmayan yapay zekalar da kendini göstermeye başlamıştı. 1946'da Astounding Science Fiction dergisinde yayınlanan Murray Leinster'ın "A Logic Named Joe"da, ilk zeki bilgisayar oluşmuştu. Hatta bilimkurgu edebiyatındaki ilk PC bu öyküde geçmektedir. Bu kısa öyküde yapılan öngörülerin bir listesi için buraya bakabilirsiniz. Daha sonra yine Asimov'un 1950'de yazdığı "The Evitable Conflict" adlı kısa öyküsünde, dünya ekonomisini ve üretimini kontrol eden bilgisayarlar verilen emirlere uymamaya başlar. Dünya lideri, Dr. Susan Calvin'e koşar ( Evet seviyorum seni Susan! Eğer yaşarsam seni bekleyeceğim. ), Susancığım( Siz lütfen Dr. Calvin demeye devam edin ) araştırmaya başlar. Bu arada mesleğinden bahsetmemiştim değil mi? Susan bir robopsikologtur. Susan araştırmaları sonucunda bilgisayarların, 1. Yasayı farklı bir şekilde yorumladıklarını fark eder. Peki biraz ara, 1. Yasanın gerçek ve yorumlanmış hali:
Gerçek 1. Yasa: "Bir robot insana zarar veremez yada bir insanın zarar görmesine seyirci kalamaz."
Yorumlanan 1. Yasa : "Bir robot insana zarar veremez yada insanlığın zarar görmesine seyirci kalamaz
Not: Bu yasaları her yazışımda biraz değişiklik gösteriyorlar, ancak "hareketsiz kalmak" demek yerine ( Ki Asimov'un yasaları birebir "hareketsiz kalmak" tanımı yapmaktadır. ) "seyirci kalmak" demeyi daha güzel bulmak gibi bir aptallığın sonucudur bu.
Daha sonra R. Daneel Olivaw'ın yaratacağı sıfırıncı yasaya ilk adım. Allahtan Susancığım var. İleride Susancığım olmadığı için İmparatorluk yıkılacak!!! Hmm yine toparlama vakti...

1956'da Arthur C. Clarke'ın "Şehir ve Yıldızlar" romanında, dünya üzerinde kalan tek şehir olan Diaspar'ı kontrol eden bir merkezi bilgisayar gelir bilimkurgu dünyasına. Koruyucu bir kalkan altındaki şehirde merkezi bilgisayar hem şehrin işleyişini ve düzenlenmesini sağlar, hem de Diaspar halkının hafızasını saklayıp yeri geldiğinde yeni bedenlere aktarır. Diaspar halkının böyle ilginç bir özelliği var: Öldükten sonra yeni bir bedende hayat bulurlar, bir nevi sürekli reenkarnasyon söz konusudur. Şehirdeki herkes, defalarca farklı vücutlarla yaşam sürekliliğine sahiptir. Merkezi bilgisayar, insanların eski benliklerini yeni bedenlere aktarmakla da mükelleftir. Yazıldığı dönemden bakarsak, bu kadar çok iş yapması gereken bir bilgisayarın boyutları ne olabilirdi acaba? Şimdi bir göz attım da, şehrin duvarları tamamıyla hafıza bankalarıymış. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu bir şehir düşündüğünüzde. peheeey...

1959'da yine Asimov bu kez Son Soru ( The Last Question ) adlı kısa öyküsünü yayınlar.
Bu öykünün başında: " Bu öyküde insanoğlunun ilk düşünmeye başladığı andan itibaren sorduğu ebedi sorunun yanıtını bulacaksınız. Ve nihayet kafanız rahatlamış olarak kendinizi günlük işlerinize verebileceksiniz. Bu iyiliğimi unutmayın." der Asimov.
"Multiple Vacuum Tubes " kısaltması olan Multivac ilk kez (sanırım) bu öyküde ortaya çıkar. Daha sonra Asimov'un pek çok öyküsünde karşılaşılır Multivac ile. Türkiye'de bazı yayınevleri tarafından karma BK kitapları içerisinde yayınlamıştır bu kısa öyküyü. Bir ara ben de taramıştım. Bulabilirsem, yayınlarım. Multivac'tan sonra Evrensel AC ( AC=Analog computer ) ve en son Kozmik AC oluştu, insanlığın sona ermesinden sonra da milyarlarca yıllık sorunun cevabını -uygulamalı- olarak vererek görevini tamamladı Kozmik AC.

1950'lerin ortasında sinema dünyasından da bir robot geldi. 56 yapımı Yasak Gezegen isimli filmde Robot Robby ortaya çıktı ve çok sevilen bir kahraman oldu. Asimov'un Robbie'sinin bilimkurgu edebiyatında ilk oluşu gibi, Robby'de bilimkurgu sinemasında bir ilkti. Asimov'un yasalarına sadık kalan ilk sinema robotuydu. Talihsizliğe bakınki bu robotu insanoğlu yaratmamıştı. Gerçi yaratmıştı da. Şöyle açıklayayım, insanoğlu üretti ancak planlaması uzaylılara ait. Ortak bir prodüksiyon, gerçi uzaylıların bundan haberi yoktu. Olsaymış! Bu ilginç robot tasarımı, farklı filmler ve tv dizilerinde boy göstermeye devam etmiştir. Uzaylılara bir teşekkür borçluyuz, en azından sinema ve tv yapımcıları.

Robotlar ve Yapay Zeka V

Aslında niyetim bilimkurguda robotların geçmişini kısaca özetlemek ve günümüze bağlamaktı. Fakat robotların tarihine girince çıkmak zorlaştı, bilimkurgunun mihenk taşlarını inceler bir hal aldı. Tabi kendi meşrebimce. Ayrıca karşımda duran r2d2 modelinin gözüne(?) bakıp atalarını umursamamazlık edemem. Artık robotların sadece basit aletler olarak öngörülmediği, aksine yapay zekaya sahip olmaya başladıkları döneme geldim.

Capek'in R.U.R. 'una kadar robotların kendi benlikleri oluşmamıştı. Capek'in açtığı yoldan ilerlenmesi fazla uzun sürmedi. 30'ların sonlarında Amazing Stories isimli bilimkurgu dergisinde Eando Binder'in ( Earl Andrew ve Otto Oscar Binder kardeşlerin takma adı ) yazdığı kısa öykülerin kahramanı Adam Link, robot tarihinde kendine yer açtı. Bu öyküler daha sonra I,Robot ismiyle kitap halinde sunulacaktı. Asimov'un "I,Robot"undan yıllar önce. Asimov'un robot yasalarından önce Adam Link, kendi kendine ilk yasaya yakın bir çıkarım yaptı: " Bir robot özgür iradesiyle bir insanı öldürmemeli ". Bu kitabın maalesef Türkçe baskısı yoktur.



Asimov, Adam Link için: " Adam Link, robot öyküleri düşkünleri için olağastü ilgi çekicidir. Duyguları olan bir robot çok nadiren bu kadar iyi işlenmiştir " diyecek kadar beğenmektedir Binder kardeşlerin yarattığı robotu. Ama bu beğenisi, Asimov'un robot öykülerinden oluşan kitabını yayımcının aynı isimle basmasına kızmasına engel olmadı. Çünkü Adam Link, kendi robot öykülerine esin kaynağı olmuştur. Otto Oscar Binder'la tanıştıktan birkaç gün sonra ilk robot öyküsü olan Robbie'yi yazmaya başlamıştır ( Çocuk bakıcısı robot. ). Aslında Asimov'un bu toplama kitap için düşündüğü isim Mind and Iron'dı. Her yüzyılda görülen ve görülmeye devam edecek gibi görünmekte ısrar eden ticari kaygı, yayımcının ve editörün gözlerinde oluşan dolar işaretleri desteğini arkasına alıp aynı isimde bir ikinci kitabın ortaya çıkmasını sağlamış.

Asimov, robot tarihini baştan yazmıştır. 3 robot yasası ve daha sonra robotlardan R. Daneel Olivaw'ın (R. Robotu temsil etmekte tahmin edebileceğiniz gibi. Ama bu satırların yazarı, arada ukalalık yapma hakkını kendisinde saklı tutmaktadır. ) geliştirdiği sıfırıncı yasa ( bu yasada şöyledir: Bir robot insanlığa zarar veremez veya insanlığın zarar görmesine seyirci kalamaz.) diğer bilimkurgu yaratıcılarına referans olmuştur.

Robot yasalarının, robotların kendi varlıklarını hiçe sayarak insanları ve insanlığı koruma altına almaya çalışmasının altında ilginç bir hikaye yatar. Asimov, 1939'da bir bilimkurgu festivalinde izlediği Metropolis filminden sonra, robotların Frankensteinvari yaratıklar olarak öngörülmesinden duyduğu nefreti dile getirmiş ve artık insanları ve insanlığı yok etmeyecek robotların -seri- üretimine geçmeye karar vermiş. O gün izlediği film, fazlasıyla kırpılıp oynanmış bir versiyonudur aslında, ama onun bunu bilme olanağı yoktu tabiki.

Pozitronik beyinlere sahip robotlar; düşündüler, rüya gördüler, yazmak istediler, gülmek, ağlamak, insana ait herşeyi yaşamak istediler. Ve becerdiler. Hatta insanlığın koruyucu melekleri oldular, R. Daneel Olivaw; Asimov'un yazılarında en fazla görülen robot karakter, insanlığı korumak için İmparatorluğun çöküşünü bile hızlandırdı. Robotlar daha ne yapabilirki?

Asimov'un robotlarını burada anlatmaya çalışmayacağım, anlat anlat bitmezler. Her robot ayrı bir kişilik, her hikaye ayrı bir dünya. Aşağıdaki linklerden Asimov ve Robotlarıyla ilgili detaylı bilgi bulabilirsiniz.

Robbie (Asimov'un ilk robot öyküsü)
Üç Robot Yasası ( Wikipedia)
Asimov'un kitaplarının tam listesi

Robotlar ve Yapay Zeka IV

20. yy. başlarında robotlar bilimkurgu dünyasında ağırlık koymaya başladılar. 1921'de Prag'da gösterimi başlayan Karel Capek'in Rossum'un Evrensel Robotları oyunu hem dünya dillerine ROBOT kelimesini ekledi, hem bir anti ütopya olarak insanların robotlar tarafından yok edilişini, hem de robotların evrilmesi konularını işlemiş oldu. Bu oyunu Türkiye'de oynayan oldu mu çok merak ediyorum. Yazılı olarak da bulamadım, elinde olan varsa lütfen bana haber versin. Bu kişisel mesajımdan sonra Rossum'un robotlarına devam edelim...
R.U.R Londra Gösterimindeki afiş
Büyük endüstri patronlarından birisinin kızı olan Helena, insan hakları(?) organizasyonunun bir gönüllüsü olarak Rossum'un fabrikasına gidip, robotların serbest bırakılmalarını ister. Fabrikanın genel müdürü Domin ile tanışır, Domin ona şirketin ve robot teknolojisinin geçmişini anlatır ve ekonominin basit ilkeleriyle kızcağızın gözünü boyar. Helena kısa sürede ikna olur, davasından vazgeçer ve Domin'le evlenir.
Konuşmalarından bir anektod;
Domin: Pratik düşünürsek, en iyi işçi nasıl olmalıdır?
Helena: En iyi? Muhtemelen mmm, dürüst ve mmm, kendini işine adamış olan.
Domin: Hayır, en ucuza malolan. İhtiyaçları en az olan... Rossum işle bağlantılı olmayan herşeyi bir kenara fırlattı ve bununla beraber insanoğlunu ıskartaya çıkararak robotları yarattı.

10 sene sonra, dünya robotlar üzerine kurulmuş yeni bir ekonomiye sahiptir artık. Robotlar üzerine çalışmalar devam etmiş, yeni nesil erkek ve dişi robotlar üretilmeye başlanmıştır. Helena bu yeni robotların üretilmesine nedense dayanamayarak, gizlice formülleri yok etmiştir. Ve önemli sahne; bütün dünyadaki robotlar insan sahiplerine başkaldırmaya başlamıştır. Robotlar fabrikayı kuşatma altına alırlar, Helena formülü yok ettiğini itiraf eder, robotlar fabrikadaki herkesi öldürürler bir tek Alquist'i hayatta bırakırlar.

İlerleyen yıllarda robotlar bütün insan ırkını yok eder yine Alquist hariç. Alquist neden hayatta kalmış bilmiyorum ama yanlış adamı sağ koymuş robotlar. Alquist yapılan işlerin kaydını tutan bir katiptir, ancak robotlar ondan formülü yeniden yapmasını beklemektedirler. Önce emir verirler, baktılar ki olmuyor yalvaracak kadar küçülürler. Şansları yoktur tabi. Robotlardan Primus ve Helena birbirlerine aşık olurlar. Alquist onları kutsar, adlarını da Adem, Havva olarak değiştirir ve atalarının ( diğer robotların ) günahlarından uzak kalmaları dileğiyle yolcu ederken oyun sonlanır.

Herhalde Capek dindar bir insandı diye düşünmeden edemiyorum son sahneyi göz önüne alarak. Bu oyun kısa zamanda Avrupa'da yankı bulur ve bir çok şehirde gösterime girer.


Bu oyunun ilk gösteriminden 6 yıl sonra Avusturyalı Fritz Lang, 2026 yılında geçen Metropolisi çeker. Bu film de beklenebileceği üzere bir anti ütopyadır. ( O devirde yaşayıpta olumlu bir gelecek düşleyebilen kaç insan vardı acaba Avrupa'da? ) Filmin Hitler'i çok etkilediğini, Lang'e, Goebbels vasıtasıyla Nazi propaganda filmlerini çekmesini teklif ettiğini belirtip filmin robot kahramanına bakalım. Dr. Frankenstein'e benzer bir bilimadamı olan Rotwang, Metropolis kentinin yöneticisi Joh Fredersen'in ölen karısı olan Hel'e aşkından, Fredersen'i mahvetmek ve Hel'i tekrar yanında bulabilmek için dişi bir robot yaratır. Yer altında, şehrin herşeyi olan makineleri kullanan işçi sınıfını yok etmek isteyen Joh Fredersen için biçilmiş kaftandır bu robot. İşçi sınıfını bilinçlendirmeye kendini adamış olan Maria'nın şekli verilir bu robota. Şanssızlığa bakın ki Joh Fredersen'in oğlu Freder, şehrin üst kısmında gününü gün ederken Maria'yı görür ve aşık olur. İşçi sınıfının direnişine katılır, Joh Fredersen farkında olmadan oğlunun da sonunu hazırlamıştır böylece. Sonra olaylar gelişir ve mutlu sonla biter işçi sınıfını temsilen bir formen, Joh Fredersen'le el sıkışır, öpüşüp koklaşır, robot yok edilir vs. vs.
Bu filmdeki robotun bir kukla olmak haricinde hiçbir işlevi yoktur. Fredersen'in ve Rotwang'ın isteklerini yerine getirmek için kullanılan bir alettir sadece. Rossum'un robotları bu robottan çok daha zekidir, gerçi onlarında zekaları hakkında fazla emin olamıyorum. Sen git bütün bilimadamlarını öldür sonrada katipten hayır bekle...

Metropolis'i bir sürü vs. ile geçiştirdim ama geçiştirilebilecek gibi değil esasen. Film ile ilgili bilgi edinebileceğiniz bir iki link;
Fritz Lang's Metropolis
Wikipedia
ekşi sözlük

Maelzel'in Satranç Makinesi; Türk.


Bu otomat, ilk satranç otomatlarından birisidir ancak otonom değildir. Bir ilüzyondur. İlk yaratıcısı Von Kempelen 1770 yılında bu otomatı ilk olarak Avusturya kraliçesi Maria Theresa'nın beğenisine sundu. Daha sonra bir Avrupa turuna çıkan The Turk aralarında Benjamin Franklin'in de bulunduğu dönemin ünlü simalarıyla maç yaptı ve çoğunu kazandı. Von Kempelen Türk'ü de alarak kenara çekildikten sonra uzun müddet bu otomatın nasıl çalıştığına dair tartışmalar yaşadı Avrupa. Freiherr Joseph Friedrich zu Racknitz, Türk'ün bir kopyasını yaratıp nasıl çalıştığını çözmeye uğraştı ve bir sonuca vardı, ki doğruya çok yaklaşmıştı. Türk'ün içerisinde ya bir cüce yada bir çocuk saklanıyor ve oyunu o oynuyordu!

1804'te Von Kempelen'in ölümünden sonra, bahtsız Türk bir çok elden geçip, müzik otomatları da yapan Johann Maelzel'in eline geçti. Bütün bu el değiştirmeler sırasında hakkındaki gerçek bir türlü ortaya çıkamayan Türk, hala üzerindeki büyüyü korurken Maelzel tarafından iyi bir finans kaynağına dönüştürüldü. Dönemin en önemli insanı Napoleon Bonaparte'la Schönbrunn Sarayı'nda karşılaşan Türk, Napoleon'u 24 hamlelik bir maç sonucunda yener. O dönem Avrupa'yı titreten insanın bir otomata yenilmesinin Türk'ün ününe ün kattığını söylemeye gerek yok sanırım. Gerçi Napoleon'un ünlü vecizinden yola çıkıp, kendisinin satranç oyunculuğu hakkında hiçbir bilgim olmamasını da eklersek, maçın satıldığı ve hasılatın paylaşıldığını iddia etmekten geri kalamayacağım.

Bir süre daha Avrupa satranç arenasında boy gösterdikten sonra Amerika turnesine çıkar 1835'te Edgar Allan Poe'nun bir iki maçını izledikten sonra edindiği izlenimleriyle bir ilüzyon olduğunu ifşa eden öyküsü Türk'ün ününe gölge düşürdüyse de Türk'ün sonu Maelzel'in yardımcısı ve bilinenler ışığında Türk'ün içinde bulunan satranç oyuncusu olan Wilhelm Schlumberger'in ölümüyle başladı. Schlumberger'in ölümünden bir iki sene sonra da Maelzel öldü ve Türk bir daha turneye çıkamadı.

İşin ilginç tarafı, Schlumberger sarı hummadan, Maelzel aşırı alkolden ve Poe'da aşırı alkol ve uyuşturucudan öldüler. Türk ise bir müddet inzivaya çekilip, orası burası kurcalanıp herşeyi ortaya çıktıktan sonra bu utanca dayanamayıp ölmeye karar verir, ancak kendisini yakmak isterken 1854 büyük Philedelphia yangını başlattığını halen kimseler bilmez.

Bu solda gördüğünüz illüstrasyon ise Türk benzeri başka bir otomat. Kendisi Ajeeb, o da bir ilüzyondu. Türk'in başarısından etkilenilip 1868'de yapıldı. O da bir çok ünlüyle maçlar yaptı. Houdini, Theodore Roosevelt bunlardan bazıları.
1890'a kadar gerçek bir satranç otomatı yapılamadı. O yıl El Ajedristica, Luis Torres y Quevedo tarafından yapıldı. El Ajedristica gerçek bir otomattı, içinde ne cüce, ne çocuk ne de yetişkin bir satranç oyuncusu bulunmuyordu. Ancak öncülleri kadar fazla hamle yapamıyordu, daha ziyade bazı kapanışları yapmakla mükellefti. Öncüllerinin ilüzyon olması, onun büyük bir başarı olduğunu malesef gölgelemişti.